Projeniz değiliz!

projeniz-degiliz

Milli Eğitim Bakanlığı, geçtiğimiz yıl yaklaşık 170 okulu “proje okul” ilan etti. Bunların bir kısmı imam hatip okulu. Bizi asıl ilgilendiren ise, aralarında İstanbul Erkek, Vefa, Kabataş Erkek, Kadıköy Anadolu, Cağaloğlu Anadolu, Galatasaray, Bornova Anadolu gibi köklü ve gözde okulların da bu kategoriye alınması ve tahrip edilmeye çalışılması. 

Bu okullar, ortalama devlet okullarının üzerinde bir eğitim kalitesine sahipti, sınavlarda ancak en yüksek puanları alan öğrenciler girebiliyordu, mezun öğrenciler, üniversite sınavlarında büyük başarılar elde ediyordu. Ve hedef, bu okulları da gerici eğitim sisteminin bir parçası haline getirmekti.

Ancak bu hedef, büyük bir direnişe çarptı. Görece daha serbest bir ortamda, akranlarından daha iyi bir eğitim görmenin rahatlığını yaşayan liseliler, okullarına dönük bu saldırıya karşı harekete geçtiler. Bu okulların kurumsallaşmış bir kimliği olan “mezun dernekleri” ile, güçlü bir örgütlenmesi bulunan “okul-aile birlikleri” de öğrencilerin direnişine destek oldu. “Proje okul” uygulamasına karşı direniş, hızla büyüdü, yaygınlaştı; gerici eğitime karşı direnişin odağı oldu. 

2015-2016 eğitim yılı, bu “proje”ye gösterilen tepkilerle sona erdi. Liseler birbiri ardına bildiriler yayınladılar, eylemler gerçekleştirdiler. 2016-17 eğitim yılı da, yine eylemlerle başladı.

 

Nitelik yok, keyfiyet var

1 Eylül 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelik, “proje okullar”ın işleyişinin ne kadar keyfi ve denetimsiz olacağını gösteriyor.

Öncelikle, hangi okulların “proje okul” olacağına, “müsteşar, il milli eğitim müdürü vb” gibi farklı sıfatları taşımakla birlikte, doğrudan hükümetin belirleyeceği kişilerden oluşan bir heyet karar verecek. Bugün için 170 okul belirlenmiş durumda, sonrasında, eğitim seviyesi, başarısı ya da muhalif özellikleriyle hükümeti rahatsız eden bütün okullar kapsama alınabilecek.

Yanısıra, yönetmeliğe göre “4 yılda bir” yeniden değerlendirme yapılacak, okulun proje okul kapsamında kalıp kalmayacağına karar verilecek. 

Bugün “proje okul” adı verilen okullara, bugüne kadar öğrenciler de, öğretmenler de ciddi elemelerden geçtikten sonra ulaşabiliyorlardı. Lise yerleştirme sınavlarında en yüksek puanları alan öğrenciler okula girebilirken; öğretmenler de oldukça kapsamlı sicil, sınav ve mülakat aşamalarını geçtikten sonra görev alabiliyorlardı. Yeni yönetmelik ise, hem öğretmenlerin, hem de öğrencilerin bakanlık tarafından belirlenmesini öngörüyor.

Hangi öğretmenlerin atanacağının ilk örnekleri görülmeye başladı bile. Bu okullardaki eğitimciler en ücra köşelere sürgüne gönderilirken, imam hatip kafasına sahip yandaş kadrolar, atanmaya başlandı. Kabataş Erkek Lisesi’nin yeni müdür yardımcısı, çarpıcı örneklerden birisi.

Daha tehlikeli olan ise, “öğrencilerin seçilmesi” konusu. Yönetmelik, bu okullarda ortaokul bölümlerinin açılmasını serbest bırakıyor ve bu ortaokullara alınacak öğrencilerin belirlenmesi kriterlerini son derece keyfi ve muğlak hale getiriyor. Yani başarı, nitelik vb unsurları bir kenara atıp, “dindar ve kindar nesil” olarak yetiştirmeyi planladıkları çocuklara açıyor kapılarını.

Yönetmeliğin ortaya koyduğu tablo, “proje okullar”a ilişkin bütün işleyiş esasları, tümüyle keyfiyete bırakıldığını gösteriyor. Bir okul hangi kritere göre “proje okul” seçilecek, 4 yıl sonraki değerlendirmede hangi kritere göre bu konumunu sürdürecek, öğretmenler hangi kritere göre atanacak, öğrenciler hangi kritere göre seçilecek, bunların hiçbirisi belli değil. Bazı kararlar okul yönetiminin, bazıları Milli Eğitim Bakanı’nın, bazıları “proje okul belirleme heyeti”nin görüşlerine, niyetlerine, tercihlerine; kısacası keyfiyetine kalmış durumda. Çerçevesi net olarak çizilmiş bir işleyiş, nesnel olarak tanımlanmış kriterler vb yok.

Tarihsel bir geçmişi, oturmuş değerler sistemi, yetiştirdiği gençlerle yakaladığı güçlü bir başarı düzeyi olan bu köklü okulların yozlaştırılması, yerle bir edilmesi ve tarihten-bellekten-yaşamdan silinmesi için atılmış bir adımdır “proje okulları”.

 

Düşünen değil, “kindar gençlik”

Her iktidarın amacı, kendi hedeflerine uygun bir gençlik kuşağı yetiştirebilmektir. Çünkü gençliği kazanan bir siyasal akım, “geleceği” kazanır.

Diğer bakanlıklar bir tarafa, eğitim ve savunma, her hükümetin en fazla önem verdiği bakanlıklardır. Bu nedenle hükümet değişikliklerinde asıl çekişme, bu iki bakanlıkta gerçekleşir; en fazla değişiklik buralarda yapılır; her parti, buralarda kadrolaşmak için uğraşır. Kısa zaman öncesine kadar Cemaatçilerin, son süreçte de bütün tarikatların hücum ettiği yer, asıl olarak eğitim alanıdır.

AKP hükümetleri de, bugüne kadar eğitimi kendi siyasetleri doğrultusunda şekillendirmek, gençliği ele geçirmek için sayısız hamleler yaptı. Eğitim sisteminde ortalama her yıl, bazen yılda iki kere değişiklik oldu mesela. Öyle ki, yapılan değişiklikleri takip etmek bile başlı başına sorun haline geldi.

Hedefledikleri gençlik niteliklerini tanımladılar birçok defa. Cemaatçiler “altın nesil” diyordu. Erdoğan, Necip Fazıl’ın belirlediği “dindar ve kindar nesil” tanımını ileri sürmüştü. AKP’li yöneticiler de, çeşitli vesilelerle gençliği kendi dinci-gerici ideolojileriyle donatmak istediklerini sayısız kez ilan ettiler. 

2014 yılında, dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Necip Fazıl’ın vasiyetini yerine getirmek için tüm okulların İslamcı gençler yetiştirme görevini yerine getirmeliyiz” diyordu.

Bugünün Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ise, “proje okulları”nda “vatan senden hizmet bekliyor” dendiğinde “sağına soluna bakmadan sokağa çıkabilecek bir nesil yetiştirmek” istediklerini söylüyor.

Marmaris Milli Eğitim Müdürü Züleyha Aydoğan, bir adım daha ileri giderek “söz konusu vatan, bayrak ve demokrasi olunca, gözünü kırpmadan ölüme gidecek gençler yetiştirmek istiyoruz” diyor. Aydoğan, aynı zamanda, Marmaris’te tüm okullarda teneffüs zili olarak “15 Temmuz Marşı”nın çalınması talimatını verecek kadar AKP yandaşı bir isim.

“Proje okul” kapsamına alınan Kabataş Lisesi’ne müdür yardımcısı yapılan Şakir Voyvot, hükümetin hedefinin ne olduğunu çok açık söylüyor: “Bütün okulları İmam-hatip yapma zamanı geldi. Şimdi elhamdülillah dağı taşı dolduracağız”. Kabataş Lisesi’ne doğrudan “hükümet komiseri” olarak atanan bu kişi, İslami dergilerde “modern hayata muhalefet etmenin yolları” başlıklı makaleler yayınlayan birisi.

İşte AKP’nin istediği “gençlik” tipi: Dindar olacak, kindar olacak, Erdoğan istediği zaman ölmek için sokağa çıkacak!

 

“Az olsun, şeriatçı olsun”

Bugün liberal-aydın kesimler bir “beyin göçü” tehlikesi olduğunu, eğitimli-aydın gençlerin yurtdışına gitme olanakları peşinde koştuğunu anlatıyorlar. Ve bunun, ülkenin geleceği açısından büyük bir tehlike olduğunu ifade ederek, hükümetin bir önlem almasını, kitleleri korkutan pervasızca saldırılarını durdurmasını istiyorlar.

Oysa tam da AKP’nin hedefi, düşünen-aydın beyinlerin “yokolması” (ülkeyi terkederek ya da ölerek, farketmiyor), itaatkar ve bu nedenle de kolay yönetilebilir bir kitlenin kalması.

Tarikat şeyhlerinden Kadir Mısırlıoğlu, “keşke ülke Yunan işgali altında kalsaydı; ne hilafet yıkılırdı, ne de şeriat” diyor, büyük bir pervasızlıkla. Lozan’a bu nedenle karşı çıkıyor, Sevr’i savunuyor. Ülkenin emperyalist işgali altında olmasının onlar nezdinde hiçbir önemi yok! Önemli olan tek şey, şeriat mahkemelerinin varolması!

Tam da bu nedenle, gençliği sistemli bir biçimde aptallaştırmak, yozlaştırmak, gerici hurafelerin kuşatması altında beyinlerini uyuşturmak için sistemli bir çaba içindeler.

Bu hedefleri doğrultusunda oldukça büyük ilerlemeler kaydettiklerini görmek zor değil. 2002 yılında 70 bin öğrenci imam-hatipliydi, 2015’te bu rakam 1 milyona çıktı. Dahası, türban serbestisiyle, dinle ilgili “seçmeli” derslerin “zorunlu” hale getirilmesiyle, evrim teorisinin ders kitaplarından çıkartılması gibi, müfredatın islami hale getirilmesiyle, kızlarla erkeklerin birlikte oturmasını yasaklayan müdürleriyle vb. devlet okullarını büyük oranda “yarı imam-hatip” haline getirildi bile.

 

Gençlik gelecektir

AKP, istediği gençlik kuşağını yetiştirme konusunda büyük bir yol almıştır, ancak gençliği tümüyle köleleştirmesi de, eşyanın tabiatına aykırıdır. Ve bu gerçek, kendisini bir çok biçimde ortaya koymaktadır.

Mesela AKP ile geçen 11 yılın ardından, 2013 yılında gerçekleşen Gezi Ayaklanması’nda, tam da AKP döneminde yetişen gençler en önde savaşmış, direnmişlerdi.

Keza “proje okullar”a da ilk tepki, öğrencilerden geldi. İstanbul Erkek Lisesi’nde 4 Haziran günü yapılan mezuniyet töreninde öğrenciler, yeni atanan müdür Hikmet Konar’ın konuşmasını protesto etmiş ve arkalarını dönmüşlerdi. Ardından “karanlığa sırtımızı dönüyoruz” sloganıyla bildiri çıkarmışlar, bu eylem, dalga dalga diğer okullara da yayılmıştı. Eğitimde gericileşmeyi ve kendi okullarına dönük saldırıyı teşhir eden bildiriler dağıtılmıştı.

2015-16 eğitim yılını bu eylemle kapatan öğrencilerin tutumu, velileri de harekete geçirmişti. 2016-17 eğitim yılı da, yine “proje okul”a tepki eylemleriyle başladı. Birçok okulda protesto gösterileri, oturma eylemleri, basın açıklamaları yapıldı. Milli eğitim müdürlüklerinin önleri eylem yerine döndü.

8 yılını tamamlayan öğretmenlerin yeni yönetmeliğe göre, 8 yılını tamamlamamış öğretmenlerin ise çeşitli bahanelerle ve tümüyle keyfi bir tutumla okullardan uzaklaştırılması, başka okullara gönderilmesi, “proje okul” eylemlerinin odağına oturdu. “Projeniz değiliz” ve “Okuluma-öğretmenime dokunma” sloganıyla simgelenen eylemler giderek yayıldı. Bu eylemlere eski mezunlar, aileler ve öğretmenlerin yanısıra, kimi yerlerde bölge halkı da katıldı. “Proje okullar”ın birlikte hareket etmesini sağlamak amacıyla koordinasyon kurma çalışmaları başladı.

Devlet bu eylemleri durdurmak için kolluk kuvvetlerini devreye sokmak zorunda kaldı. Bazı okullarda tomaların ve çevik kuvvet polislerinin silahlarını gösterere estirdiği terör ortamına rağmen eylemler sürdürüldü. En büyük tehditlerden biri de, eylemlere katılan öğrencilere soruşturma açılması, okuldan uzaklaştırma dahil olmak üzere cezalar verilmesi oldu. Öğrenciler “ikna odaları”na alındı, korkutmak-sindirmek için tehdit edildi. Ancak öğrencilerin direnişi, devleti geri adım atmaya zorladı. Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatından “izinsiz gösteri, toplantı düzenlemek ve katılmak” fiilini suç olmaktan çıkardı. Bu kararla, “proje okul”lara karşı direnen öğrencilere de disiplin cezası verilmesi durdurulmuş oldu. Devlet, bu cezaların da ayrı bir direnişe yol açmasından korktu.

Keza, yaşanan direniş, devletin bazı uygulamalarını durdurmasına neden oldu. Birçok okul yönetimi, sürgün kararı çıkmış öğretmenlerle ilgili kararları uygulamaya sokmuyor, bekletiyor; ya da zamana yayarak tebliğ ediyor.

* * *

Elbette ki, sözkonusu okulların eleştirilmesi gereken yönleri vardır. En başta sınırlı sayıda öğrenciye sunduğu ayrıcalıklı eğitimle maluldur. Bu okullarda işçi-emekçi çocuklarının okuma imkanı son derece sınırlıdır mesela. Ayrıca bu sistem içerisinde ne kadar bilimsel ve demokratik olduğu da şüphelidir. Kısacası “parasız, bilimsel, demokratik, anadilde eğitim” talebini karşılamadığı ortadadır.

Ancak bugün “proje okul” adıyla bu okulları tasfiye girişimi, eğitimin dinci-gericileştirme saldırısının bir parçasıdır. Orta-küçük burjuva ailelerinin çocuklarının gidebildiği sınırlı sayıda okulu kapsaması, AKP’nin saldırısına engel olmamıştır. Önce 4+4+4 ile işçi-emekçi çocularının okullarını halletti, şimdi sıra onlara geldi. Diğerlerine kıyasla daha bilimsel, demokratik ve laik eğitim alan bu okullara da tahammülü olmadıklarını gösterdiler. Bu saldırıya karşı öğrenci-öğretmen-veli direnişi, (bu okulların yapısından bağımsız olarak) desteklenmelidir. 

Sonuçta ne yaparlarsa yapsınlar gençliğin dinamizmi, gericiliğin kalıplarına sığmayacak kadar güçlüdür. Saldırılar bu kadar artmış olmasına rağmen, yeni direniş odaklarının oluşması da bunun göstergesidir.

Bunlara da bakabilirsiniz

İran’ın İsrail’e saldırısı ne anlatıyor

İran 13 Nisan gecesi İsrail’e, en az 300 SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) ve füze …

Azmi Akan ölüm yıldönümünde anıldı

Azmi Akan, ölüm yıldönümünde Adana’da Buruk Mezarlığı’ndaki mezarı başında yoldaşları tarafından anıldı.

İhtilalci komünistlerin ilk şehidi: AZMİ AKAN

Azmi Akan, 18 Nisan 1979’da Adana’da katledildi. Sezai Ekinci komutasında TİKB askeri komitesi, gözaltına alınan …