Yerel seçimler yaklaşırken…

gözü kapalı oy

Yerel seçimlere doğru geri sayım başladı. 30 Mart 2014 tarihinde gerçekleşecek olan seçimlere, başta AKP olmak üzere, düzen partileri adaylarını büyük oranda belirledi ve onları şaşalı gösterilerle açıkladı.

Önümüzdeki yerel seçimlerin, bir genel seçim havasında geçeceği çok önceden belli olmuştu. Haziran ayaklanması, AKP’nin yıkılmaz sanılan imajına güçlü bir darbe indirmişti. Direnişin en sık atılan sloganlarından biri, “Hükümet İstifa” idi. Türkiye tarihinde hiç bir başbakanın görmediği şekilde, ülkenin dört bir yanında duvarlar, Erdoğan aleyhine sloganlar ve küfürlerle doldu. Ve adeta AKP için artık “sonun başlangıcı” olduğunu resmetti.

Buna son günlerde ayyuka çıkan Cemaat-AKP çekişmesinin ortaya döktüğü pislikler eklenmiş durumda. Liberallerden sözde solculara kadar bugüne dek AKP’ye dizilen methiyeler, tuzla buz oldu. Ne “demokrasi şampiyonluğu” kaldı, ne “ekonomiyi büyütmesi” ne de Tayyip’in “karizması”!.. Bütün bunların şişirme ve gözboyama olduğu, tamamen yalan ve demagojiye dayandığı artık geri dönülemez bir şekilde ortaya serildi.

Bu “it dalaşı”nda ortaya dökülen pislikler, hiç kuşkusuz buzdağının görünen kısmıdır. Çok daha fazlası olduğu kesindir ve onlar halen gizli tutulmaktadır. Ancak bu kadarı bile, rüşvet ve yolsuzluğun boyutlarını ve gerçekte hepsinin bu bataklığın içinde olduklarını, oradan beslendiklerini göstermektedir.

Dinci-gerici koalisyonun bu şekilde parçalanması, AKP yönetiminin sandığı gibi, sadece Cemaat’in yüzde 3’lük oyunu kaybettirmez. Kitlelerde giderek artan AKP’ye güvensizliği iyice derinleştirir ve tıpkı ANAP gibi tepetaklak eder.

Esasında böyle bir tehlikeyi sezdikleri için, “en başarılı” bakanlarını, belediye başkanlığına aday gösterdiler. Kürt illerinden oy alabilmek için Barzani ve Şivan Perwer ile Diyarbakır’da büyük bir şov yaptılar. Ancak tüm bu çabaları, yerel seçimlerde oy kaybetmelerine engel olamayacak. Artık seçim sandıklarında yapılan hileler bile, bu durumu değiştirmeye yetmeyecek.

Dahası, yargı-polis ile hükümet arasında yaşanan kriz “erken seçim” çağrılarını da arttırdı. Yerel seçimlerle genel seçimin birleştirilmesi tartışılıyor. Zaten yerel seçimde oy kaybeden bir hükümetin, genel seçimleri de kaybetme ihtimali çok yüksektir. Fakat şu anda, yerel seçime 3 ay gibi kısa bir süre kalmasına rağmen, hükümetin derhal istifası istenmektedir. Her an her şeyin değişebileceği, çok seçenekli bir durum sözkonusudur.

Bütün bunlar, önümüzdeki yerel seçimleri, daha öncekilerden gerçekten de çok farklı kılmıştır.

 

Düzen içi muhaliflerin artan iştahı

Elbette bütün bu gelişmeler, aslolarak “anamuhalefet” partisi CHP’nin iştahını kabartmakta, şevklendirmektedir. Kitlelerin AKP’ye karşı artan tepkisini, kendi potasında eritmek isteyen CHP, yerel seçimleri kazanmak için adeta “her yol mübah” demektedir.

Öyle ki, Antakya’da olduğu gibi, AKP’li belediye başkanını CHP’den aday yapmış; ya da geçen dönem MHP’den Ankara’ya aday gösterilen ve MHP’nin Beypazarı Belediye Başkanlığını yapmış olan birini, Ankara’dan aday göstermekte hiçbir beis görmemiştir. Benzer şekilde, daha önce partiden atılan ve Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Mustafa Sarıgül’ün partiye yeniden alınıp İstanbul’da aday yapılmıştır. Keza Adana Büyükşehir için de, bugüne dek dolaşmadık parti bırakmayan, son olarak MHP’den belediye başkanı olan ve yolsuzluklarıyla ünlenen Aytaç Durak’ın isminin geçmesi, nasıl bir sürece girdiklerini gösteren çarpıcı bir örnektir.

Bugüne dek düzen partileri arasında oradan oraya transferler çok görülmüştür, fakat CHP’nin bu seçimlerde hem de en önemli şehirlere gösterdiği adaylar, kendi tabanından bile büyük bir tepki almıştır. “Nasıl olursa olsun AKP gitsin” diyenler bile, CHP’nin gösterdiği adaylar karşısında şaşkınlıklarını ve tepkilerini ortaya koyamaktadır. Çünkü bu durum, CHP’nin sözde solcu görünümüne, “sosyal-demokrat” yapısına uygun düşmeyen bir tablo çıkarmıştır.

CHP’nin bütün bu tepkilere aldırmadan, MHP, AKP, Gülen vb. gerici-faşist parti ve cemaatlerden devşirme adayları göstermedeki ısrarı, boşuna değildir elbette. Hatırlanacaktır, geçtiğimiz ay Amerika’ya giden Kılıçdaroğlu, Sarıgül’ün İstanbul adayı olacağını oradan açıkladı. Amerika’da Fettullah Gülen’i temsilen bir heyetle görüştükleri de basına yansımıştı. Kılıçdaroğlu’nun Irak ziyareti, arkasından ABD turu, CHP’yi yeni döneme hazırladıklarının işaretleriydi. Cemaat-AKP çatlağı ortaya döküldüğü andan itibaren de CHP’nin açıkca Cemaat’ten yana saf belirlemesi, bu hazırlıkların önceden yapıldığını gösteridi.

Bütün bunlar üzerinden CHP’nin yerel seçimlerde başta İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere birçok yerde kazanması mümkündür. Fakat parti isimleri değişse de, bu düzende işbaşına gelenlerin hep aynı kesimler olduğu bir kez daha ispatlanmıştır. Bu, artık adayların aynılığıyla, adeta “kör gözüm parmağına” sokulmuş durumdadır.

 

Kürt hareketinin seçim açmazı

Kürt hareketi, bu seçimlere, “Kürdistan”da BDP, “Batı”da yeni kurulan HDP ile katılacağını önceden duyurmuştu. HDP ile, Türkiye’nin bütününden oy almak istediğini, hatta CHP’nin dolduramadığı “anamuhalefet” rolünü üstlenmeyi hedeflediğini ortaya koydu. Bu yönüyle, Kürt hareketinin önümüzdeki yerel seçimlere, öncekilerden farklı bir iddia ile girdiğini söyleyebiliriz.

Kürt bölgesi açısından, BDP’nin karşısında bu kez sadece AKP olmayacaktır. Hatta bölgede Gülen Cemaati’nin etkinliği düşünüldüğünde, Türkiye genelinde olduğu gibi, Kürt illerinde de AKP’nin oy kaybetme ihtimali yüksektir. Fakat BDP için asıl tehdit, Barzani’nin Diyarbakır ziyaretinde açığa çıktığı gibi, kendi içindeki çatlaklardır. Türkiye KDP’si olarak adlandırılan Barzani’ye bağlı bir oluşum, henüz yasal bir kimlik kazanmadığından seçimlere giremeyecektir. Ama bu kesimlerin ayrı baş çekme veya BDP ile pazarlığa oturma ihtimali güçlüdür.

Diğer yandan son yıllarda artan İslamcı Kürt örgütlerinin etkinliği, geçmişin Hizbullah’ının bile Hüda-Par adıyla partileşmiş olması, Kürt oylarının parçalanacağını göstermektedir. Dolayısıyla BDP’nin Kürt illerinde oylarını arttırması, sanıldığı gibi kolay olmayacaktır.

BDP, -diğer partiler gibi- bazı milletvekillerini büyük şehirlere belediye başkanı olarak gösterdi. Yerel seçimlerde adayların kimliğinin de öne çıkmasından dolayı, Gültan Kışanak, Ahmet Türk gibi isimlere yer verildi. Bunda, Kürt oylarını bu isimler şahsında toplama gayreti de olabilir.

Fakat asıl sınav, HDP’nin alacağı oylarda yaşanacaktır. Daha önce HDK çatısı altında toplanan devrimci, demokrat, ilerici kurumlar, HDP adı altında yerel seçimlere giriyorlar. Fakat seçime az bir zaman kalmasına rağmen henüz HDP adayları açıklanmış değil. Kuşkusuz bu adayların belirlenmesi, -bu kadar çok bileşenle- BDP’ye göre daha zor olacaktır. Bugüne dek açıklanan tek isim, İstanbul Büyükşehir adayı olarak Sırrı Sürreyya Önder’dir.

Çatallaşan bir diğer sorun ise, ittifaklar sorunudur. S. Süreyya Önder, CHP ile ittifaka açık olduklarını söylemişti, fakat bu ihtimal zayıf görünmektedir. Bilindiği gibi, Kürt hareketi, uzun bir süredir AKP’yi zayıflatacak hareketlerden uzak duruyor. AKP’nin ortaya çıktığı 2002 seçimlerinden itibaren “statükoculara” karşı “değişimci” diyerek zimmen destekledi. Ve hemen her seçim döneminde “ateşkes”, “açılım”, “çözüm” vb. ile AKP’yi rahatlatan oldu. Tüm ülkeyi saran Haziran ayaklanmasında bile, kitlesel katılımı durduran, Kürt illerinde somut bir şey yapmayarak AKP’ye nefes borusu açan, yine Kürt hareketiydi. Son olarak Gülen-AKP çatışmasında dahi, “hükümet istifa” demeyen neredeyse tek partidir. Çünkü Öcalan, bu çatışmanın başlangıcı sayılan MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrıldığı olayda, tavrını açıkca MİT’ten yana koymuştur. Yer yer Gülen’e de selam göndermekle birlikte, “çözüm süreci” denilen görüşmeleri MİT’le yapmaktadır ve bu sürecin ancak o ekiple sürdürüleceğini düşünmektedir. Dolayısıyla “süreç”e helal getirecek hiçbir hareketi istememekte ve onun karşısında durmaktadırlar. Öcalan faktörü, Kürt hareketini adeta AKP’ye mahkum etmiştir.

Elbette bunun sürgit böyle gideceği düşünülemez. Kürt hareketinin son derece pragmatist bir yapısı vardır ve geçmişte birçok örneği yaşanmıştır. Hatırlanacaktır; ‘90’ların ve 2000’lerin başında, SHP ile “seçim ittifakı” yapmışlardı. AKP ile işler ters döndüğünde, yine CHP ile ittifakı arayacaktır. Ancak henüz böyle bir dümen kırma aşamasına gelinmemiştir. Şu anda HDP’nin rakibi, AKP değil, CHP’dir. CHP’nin sol tabanından oyları almayı ve düzen-içi güçlü bir muhalefet odağı olmayı hedeflemektedirler.

HDP ile yaşanan asıl tehlike, devrimci, demokrat kurumları peşine takması ve başta seçimler olmak üzere, tüm politikalarıyla düzen içine çekmesidir. Bunun geniş ölçekteki yansıması, kitlelere çözüm olarak sandığın gösterilmesi, barışçıl yoldan devrim hayallerinin yayılmasıdır.

Oysa yıllardır ellerinde bulundurdukları belediyelerde geçelim devrimci belediyeciliği, “demokratik belediyecilik” anlamında bile bir farklılık yaratabilmiş değillerdir. Şimdi Öcalan’ın önerdiği belediyeler için de “eşbaşkanlık” sistemini, kadın-erkek eşitliği ve demokrasinin en önemli göstergesi olarak sunmaktadırlar. Sınıfsal-siyasal yönden kopararak sadece kadının varlığı ile ne eşitlik, ne demokrasi gelir! Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller dönemi, kirli savaşın en yoğun yaşandığı dönem olmuştur.

 

Çözüm sandıkta değil, sokakta!

Egemenler ve onların sözcüleri, kitlelerin sokaklara dökülmesinden ve iktidarı alaşağı etmesinden çok korktukları için, tek çözüm yerinin sandık olduğunu söyleyip dururlar. Erdoğan da her fırsatta sandığı gösteriyor ve “seçimle geldik seçimle gideriz” diyor. Oysa gerçekte ne seçimle geldi, ne de seçimle gidecek! Onları işbaşına getiren emperyalist güçler, süreleri dolduğunda iplerini çekecekler. Bu oyunu bozacak tek güç, kitlelerdir. Kitlelerin kendi gücüne güvenmesi, sokakları zaptetmesidir.secimkitabi

AKP’nin yaşadığı sarsıntıda Haziran ayaklanmasının rolü tartışılmaz. CHP’den BDP’ye birçok parti, bugün seçim propagandalarında Haziran direnişini kullanıyorlar. Doğru düzgün yer almadıkları halde, onun üzerinden oy toplamaya çalışıyorlar. Asıl amaç, kitleleri sokaktan sandığa çekmek! Demokrasinin tek adresi olarak sandığı göstermek!

Seçimlerin bir aldatmacadan ibaret olduğu, bugüne dek kaç kez kanıtlandı. “Demokrasinin beşiği” sayılan yerel yönetimler için bile, adayları göstermelik de olsa “ön seçim”le belirlemiyorlar. Demokrasiyi kendi içinde bile uygulamayan, kapalı kapılar ardında birçok çıkar hesabı yapan partilerle, hangi demokratik yarıştan ve demokrasiden bahsedilebilir?

Bir kez daha “çözüm sandıkta değil, sokakta” diyoruz. “Gerçek demokrasi devrim ve sosyalizmle gelecek” diyoruz. “Düzen partilerine, reformistlere oy yok” diyoruz.

Bunlara da bakabilirsiniz

Kadıköy’de Maçoğlu için bildiri dağıtımı

Kadıköy Halk Dayanışması’nın Belediye Başkan Adayı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun seçim kampanyasını, kendi materyallerimizle yürütmeye devam …

Kadıköy’de binlerce kişi Maçoğlu için yürüdü

Kadıköy Halk Dayanışması, 24 Mart Pazar günü Kadıköy’de halk yürüyüşü gerçekleştirdi. Yürüyüş öncesinde, saat 16’dan …

Defne’de oylar Hizam’a!

Hatay-Defne’de Hizam Hasırcı’nın seçim çalışmasını PDD imzalı materyaller ile yürütüyoruz. “Rantçı değil, halkçı belediyecilik için …